Egzama dünya çapında milyonlarca yetişkin ve çocuğu etkileyen ve en çok görülen iltihaplı deri hastalığıdır. Dünya nüfusunun %10-20 si bu kronik, tekrarlayan ve kaşıntılı hastalıkla hayatlarının belirli dönemlerinde karşılaştığı tahmin ediliyor. Yetişkinler pek fazla karşılaşmasa da çocukluk döneminde hatta embriyo döneminde bile daha çok karşılaşılmaktadır. Egzama, kırmızı ya da kabuklaşmış, kaşıntılı her türlü deri iltihaplanması olarak tanımlanır. Atomik deri iltihaplanması egzamanın en ağrılı şeklidir, bu yüzden egzama terimi atomik deri iltihaplanması olarak algılanır. Egzama bağışıklık sisteminin alerjenlere fazla tepki vermesinden kaynaklanmaktadır.
Sedef hastalığı da nüfusun %1-2 sini etkileyen bir deri hastalığıdır. Sedef hastalığının özelliği kırmızı kabuklanmış veya yamalı deridir. Yamalı bölgeler özellikle dirsek, diz, bilekler ve kafa derisinde bazen de vücudun diğer bölgelerinde ve bacaklarda görülür. Sedef hastalığı hayatın her anında oluşabilir ama özellikle genç yetişkinlerde başladığı görülür. Öncelikle deride bir bozukluk gibi görülür ancak sedef hastalığı bağışıklık sisteminde oluşan durumları kafa derisi ve tırnak dahil vücudun her parçasını etkilemektedir. Özelliği deri hücrelerinin normalden 10 kat daha hızlı çoğalmasıdır. Ana hücreler deri yüzeyine ulaştıkça ölür ve büyük oranda bu kırmızı bölgeler beyaz renk ile çevrelenir.
Sedef hastalığının herhangi bir nedeninin bilinmemesine rağmen kalıtsal nedenler önemlidir. bağışıklık sisteminin anormal çalışmasının belirli bölgelerdeki deriye etkisi önemli bir noktadır. İçerdi bölgedeki deri çok hızlı değişmekte ve oraya aşırı kan pompalanmaktadır. Bu da kırmızı olmasına, kabuklaşmasına, kalınlaşmasına ve bölgenin kaşınmasına neden olmaktadır.
Her iki hastalıkta da bilimsel çalışmalar bağışıklık sistemini suçlu olarak göstermektedir. Şu an için bilinmemekle birlikte, her iki durumda da bağışıklık sistemi anormal davranmakta, kilo ve bağışıklık olarak zayıflamaya neden olmaktadır. Bir çok vakada, bu hastalıklar steroitler ya da yan etkisi fazla olan ilaçlarla tedavi edilmekte. Ayrıca iki hastalık için de resmi bir ilaç yoktur. Birçok insan kilden, özellikle de Kalsiyum Bentonit kilden olumlu cevap almakta ve çoğunlukla semptomları yok ettiği görülmektedir.
Kil bu dertlerle mücadeleye nasıl yardımcı olur?
Kalsiyum Bentonit kil bir mıknatıs ve sünger gibi davranır. Yüksek oranda negatif yüklüdür ve vücuttaki bütün pozitif yüklü iyonları (bakteri, virüs, toksinler, vb.) çeker. Bu maddeler kile yapışır ve kil tarafından emilip vücuttan bu şekilde atılır. Ran Knishinsky “Kil Tedavisi” adlı kitabında: “Kil tüketildiğinde, içindeki hayati kuvvet fiziksel vücut ile birleşip bedenin yaşamsal enerjisine karışır ve bu şekilde bireyde daha kuvvetli ve güçlü enerji yaratır. Doğal manyetik hareketlilik organizmaya dikkate değer bir güç sağlamakta ve gizli kalan enerjiyi açığa çıkararak yaşamsal potansiyelin yenilenmesine yardım eder.
Bağışıklık sistemini en iyi şekilde çalışmadığı zaman, kil vücudun içindeki durgun enerji kaynaklarını uyarmaktadır. Vücut sisteminin daha iyi çalışması için uygun manyetikleşmeyi sağlar. Kilin bağışıklık sistemini sağlıklı bir dengeye ve vücudu daha dayanaklı bir güce ulaştırdığı söylenmektedir.
Deri Problemleriyle Savaşmada Kullanılan Yaklaşımlar- İçsel ve Dışsal
Kalsiyum Bentonit Kili sedef hastalığını ve egzemayı tedavi etmez ancak tedavi sürecine önemli ölçüde yardımcı olur. Deforme olmuş hücrelerden ve ölü deriden yara iltihabının emilimi süreciyle kilin etkisi başlar. Kilin kullanımıyla acı ve kaşınma neredeyse anında ortadan kalkar. Kil vücuttaki dokuların yapılandırılmasına yardımcı olur. Suyla karıştırılmış kalın bir tabaka kil ile yaralı bölgenin kaplanmalı ve birkaç saat kuruyana kadar jelatin ile sarılıp bekletilmelidir. İyi bir şekilde bastırılması ve kapatılması gerekmektedir. Birkaç saat sonra aynı adımlar yeni kil ve jelatinle tekrar uygulanmalıdır. Eğer gün içinde kili jelatinle sarmak zor oluyorsa su ile birlikte sadece bölgeye uygulanıp kurumaya da bırakılabilir.
Bu programla birlikte eritilmiş Kalsiyum Bentonit kili günde iki kez içilmelidir. Günde iki defa bir veya iki parça kilin kullanımı durumun önem derecesine bağlıdır. Sabah ve gece yatmadan önce içilmelidir. Tercihe göre günde iki kere bir ya da iki yemek kaşığı sulandırılmış kil de içilebilir. Ayrıca haftada en az bir kere banyo suyunun içine 15-20 dk kadar 1 fincan toz kil ve 2-4 fincan sulandırılmış kil eklenebilir. İnsanlar bu içsel ve dışsal uygulamaların çok iyi sonuçlar ortaya koyduğunu ifade etmektedirler. Bu uygulamalar uzunca bir süre kişileri sıkıntıdan kurtarmaktadır. Ayrıca ilk ölü deri kabarıp döküldüğünde ve cillte yenilenme başladığında deri kırmızı renkte olmakta ancak bu geçici bir süreliğinedir.
Kaynak: http://www.aboutclay.com/info/Uses/skin_problems.htm